T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı

Vali Şerif YILMAZ, Büğdüz Köyünde Süt Hijyeni Eğitimi Sertifika Dağıtım Törenine Katıldı

Yayın Tarihi : 11.01.2018
​Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ile İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ortaklaşa düzenlediği Süt Hijyeni Eğitimi Kurslarının tamamlanmasının ardından Vali Yılmaz’ın da katıldığı törende kursu başarıyla tamamlayan Büğdüz’lü 33 Çiftçiye sertifikaları dağıtıldı.
 
Halk Eğitim Merkezi'nin açtığı 32 saatlik kurslarda, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nde görev yapan Gıda Mühendisleri tarafından 10 İlçe ve merkeze bağlı Büğdüz köyünde toplam 298 kursiyere Süt Hijyeni Eğitimi verildi.
 
Sertifika dağıtım töreni için geldiği Büğdüz Köyün’de Muhtar Cafer Bozdemir, Kooperatif Başkanı Halil Candan ve vatandaşlar tarafından karşılanan Vali Yılmaz’a İl Genel Meclis Başkanı Muzaffer Bağcı, daire müdürleri eşlik etti.
 
Düzenlenen törende konuşan Kooperatif Başkanı Halil Candan, katılımlarından dolayı Vali Yılmaz’a teşekkür etti. Kursun düzenlenmesinde emeği geçen kurum müdürleri ve personellerine de teşekkür eden Candan, tarım ve hayvancılıkla ilgili bazı taleplerini de bu vesileyle Vali Yılmaz’la paylaştı.
 
Program Vali Yılmaz’ın konuşmasının ardından kursiyerlere sertifika ve hediyelerinin takdimiyle sona erdi.
 
"GIDA GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ OLARAK BELLİ BİR MESAFEYİ YAKALADIK HAMDOLSUN"
 
Vali Yılmaz programda yaptığı konuşmada 10 ilçemizde ve merkeze bağlı Büğdüz köyümüzde tamamlanan kursların hayırlı olmasını dileyerek, bu kursların gıda güvenliği noktasında önemli olduğuna vurgu yaptı.
 
Vali Yılmaz konuşmasının devamında; “Gıda güvenliği ile ilgili özellikle son yıllarda yapılan çalışmalarda Türkiye Cumhuriyeti olarak belli bir mesafeyi yakaladık hamdolsun. Bunun içerisinde süt hijyeni de var. Benim yaşımda olanlar ve benden büyük olanlar bilirler. Eğer köyde doğup büyümüşseniz, süt sağımında ineğin, keçinin ve koyunun memesi yumuşasın diye bakraçtan veya kovadan süt değdirilerek memenin yumuşatıldığını bilirsiniz, süt böyle sağılırdı. Onun ötesinde süt toplayan mandıracılar büyük bidonlarla gelir ve bunların içerisine buzhaneden aldıkları büyük kalıp buzları koyup mandıraya naklederlerdi.
 
Bunları niye paylaştım, geçen konuştuğum bir husustan bazıları rahatsız oldu. Eski Türkiye buydu, bu coğrafyada yaşayan bizlerin yaşadığı çok değil 50 yıl öncesinde yaşananlar bunlardı. 50 yıl öncesi Türkiye’sinden bugün ilimizin geldiği nokta açısından da birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
"BURDUR'DA ÜRETTİĞİMİZ SÜTÜN YÜZDE 90-95'İNİ SANAYİYE VERİYORUZ"

Dünyada toplam süt üretimi 800 milyon ton, bunun sanayiye aktarılanı, yani hijyen şartları yerine getirilmek suretiyle kontrol altında izlenebilir olanı 500 milyon ton, yani yüzde 62’si. Ülkemiz süt üretimi 18 milyon ton, dünyanın yüzde 2,3’ü üretiminde 10 milyon tonu sanayiye gitmekte yani yüzde 55’i, biraz önce söylediğim gibi geldiğimiz nokta bu, yüzde 55’ini sanayiye verebiliyoruz. Burdur içinde yılda yaklaşık 420 bin ton süt üretimimiz var. Buda ülkemiz üretiminin % 2,4’ü, Burdur’da ürettiğimiz sütünde yüzde 90-95’ini sanayiye veriyoruz. Bu Hollanda da yüzde 98, Türkiye ortalaması yüzde 55, Burdur'da ise yüzde 90 ile 95 arasında yer alıyor, bu ilimiz için güzel bir seviye.
 
Yaptığımız eğitimlerin, çalışmaların, vatandaşlarımızın duyarlılığının, verilen desteklerle birlikte vatandaşlarımızın modern tarım ve hayvancılığa geçmesinin bir sonucu bu rakamlar. Bizde bunun için buradayız. Bu daha da artarsa yüzde 90-95 değil de Hollanda nasıl yüzde 98 ise bizde bu oranı sağlayabilirsek o zaman Atatürk’ün koyduğu o muasır medeniyetler seviyesine ulaşmış oluruz.  Bu vesile ile 50 yıl öncesi eski Türkiye dediğimden rahatsız olanlar. Bu kelimenin ne anlama geldiğini, muasırın ne anlama geldiğini belki böyle anlarlar. Çünkü tarihinden geçmişinden o kadar kopuk olan insanlar, geleceğe ışık tutamaz, geleceğe yön veremez. Tarihe takılıp kalmayacağız, ama tarihten ders alacağız. 50 yıl öncesi Türkiye’de yaşayanların o günlerde yaşayanların, bugün Büğdüz’ün yollarına sıcak asfalt döküleceği aklınıza gelir miydi? Burada büyüklerimiz var, hangi birimizin aklına gelirdi. Bırakın sıcak asfaltı, sathi kaplama aklınıza gelir miydi? Şebekeden su içmek, kanalizasyon, kilit parke aklınıza gelir miydi?
 
Geçtiğimiz yaz ortasında dairede iken öğle saatleriydi. Arkadaşlar Büğdüz’den kadınlar geldi dediler. Gelsinler dedim, müsait olduktan sonra hiç kimse kapıdan geri dönmez. Randevu varsa, randevulu olanlarla saatinde görüşmemiz, sözümüzü tutmamız lazım, karşındaki insanın hakkını korumak anlamında bunu söylüyorum. Müsaittik analarımz, bacılarımız geldi, bana Büğdüz köyünde oturdukları sokakta ki yollarının kazıldığını bu yüzden toz olduğunu ve bundan rahatsız olduklarını söyleyerek kilit parke taşı döşenmesini talep ettiler.
 
"BUGÜNKÜ TÜRKİYE’DE EN ÜCRA KÖŞESİNDE YAŞAYAN VATANDAŞIM EN ÜST DİYE DÜŞÜNÜLEN VALİLİK MAKAMINA RANDEVUSUZ GELİP GİREBİLİYOR"

Ben bunu niye söyledim biliyor musunuz? Biraz önce anlattım bende köyde doğdum büyüdüm ve devlet kapısıyla karşılaşmamız kaymakam olunca oldu. Kaymakamlık stajına gittiğimde ilk defa valinin kapısına gittim. Benim hiçbir vatandaşım kendi köylüm bir valinin kapısına gidemedi. Bugünün Türkiye’sini onun için söylüyorum. Bugünkü Türkiye’de en ücra köşesinde yaşayan vatandaşım dahil olmak üzere devletin temsilcisi olarak, en üst makamı olarak, en üst diye düşünülen kapıya randevusuz gelip girebiliyor, derdini anlatabiliyor.
 
Biz bu birlikteliği yakalarsak, bu sıcaklığı yakalarsak inanın yüzde 98 değil, yüz de 100’ü yakalarız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerek içeride gerekse dışarıda bu kadar saldırıya rağmen bu kadar baskıya rağmen birlikteliği muhafaza ettiği sürece, bu yakaladığımız birliği sürdürebildiğimiz sürece bizi hiçbir güç kuvvet bizi geri bırakamaz, yolumuzdan alı koyamaz.
 
 
Kooperatif başkanımızın talebiyle ilgili de, geçen geldiğimizde de bize iletmişti. Rektör hocamızla konuşacağım. Üniversitenin kamulaştırdığı alanlardan boş kalan yer varsa, bunların değerlendirilmesiyle ilgili özellikle tarımla, hayvancılıkla ilgili soracağım. İl olarak tarımda kullanılan arazimiz az. Yemin büyük bir kısmını dışarıdan alıyoruz. Ama süt üretimi olsun, aşağı yukarı 200 binin üzerinde büyük baş kültür ırkı inek varlığımız olsun Türkiye’nin önde gelen illerinden bir tanesiyiz. Giderlerinin azaltılması için mevcut arazilerimizden en üst seviyede randımanlı ürün alarak girdi maliyetlerini azaltmamız gerekiyor.
 
"AKAN SULARIN HİÇ BİRİNİ BOŞA AKITMAMAYA ÇALIŞIYORUZ"
 
Geçen DSYB Başkanımızın bir açıklaması vardı. Girdi maliyetlerini düşrelim Süt isterse 1 lira olsun diyordu. Girdi maliyetleri düşmesi demek, sütün tüketiciye varıncaya kadar ki rakamının da düşmesi demek. Önemli olan girdi maliuetlerinin azaltılması, girdilerin azaltılması içinde bakın Büğdüz’e onun için baraj yapıldı, gölet yapıldı. Bugün Burdur’un akan suyu varsa, tamamına baraj veya gölet yaptık. Yapmaya da devam ediyoruz. Akan suların hiç birini boşa akıtmamaya çalışıyoruz. Biz suyu kendi bölgesinde muhafaza edebilirsek, yer altı suyunun aşağıya çekilmesinede engel oluruz. Akan suyu burada depolayamaz isek, bu sular akıp gidiyor. Biz şuanki arazilerimizin büyük bölümünde buğday ve arpadan başka bir şey ekemiyoruz. Çok şükür bugün Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Burdur’da da su varsa bu suyu muhafaza edip kapalı sistem sulamaya geçmeye çalışıyoruz. Tarımın en büyük girdilerinden bir tanesi su. Sulu tarımı biz ne kadar kullanabilirsek o kadar girdi malityetlerimiz düşer. Arazimizin tamamını eğer su varsa sulama imkanına kavuşturmak için yapılan çalışmalar aralıksız devam ediyor. Orman ve Su İşleri Bakanımız ilimize bir çok kez ziyarette bulundu. Ziyaretlerinde kendisi DSİ'nin yaptığı baraj ve göletler büyük kapasiteli olmasına rağmen Burdurun fahri hemşehrisi olarak bize İl Özel idarenin göletlerini de ben yapacağım dedi. DSİ olarak tamamını biz üstleneceğiz dediler.
 
"NASIL SÜTTE BELLİ BİR SEVİYEYİ YAKALAMIŞSAK, BUNU BUĞDAYDA DA YAKALAMAMIZ LAZIM"
 
Bir hususa daha değinmek istiyorum, ülke olarak bizim en fazla ürettiğimiz ürünlerden bir tanesi de buğdaydır. En fazla Buğday üretmemize rağmen biz buğday ithal ediyoruz. 21 milyon ton buğday üretimi var Türkiye’de. Bunun ekmeklik ve makarnalık için kullandığımız 15 milyon ton yemlik içinde 3,5 milyon ton civarında, 1,5 milyon ton da tohum olarak kullanıyoruz. Ülkemizin normal baktığınız zaman buğday ihtiyacı 19 milyon ton civarında. Şu rakamlar, bu yaptığımız çalışmalarla Tarım Bakanlığımızın teşkilat olarak yaptıkları çalışmalarla bugün ekmeklik ve makarnalık buğdayı belli bir seviyeyi getirdik. 10-15 yıl önceki rakamı söylüyorum. Yüzde 40’larda idik. Bizim ekmeklik ve makarnalık için kullandığımız buğday. Bugün çok şükür belli bir seviyeye geldi. Niye ithal  ediyoruz. Mevcut buğday kalitesinin yeterli miktarda olmadığı için buğday ithal edip un veyahut ta işlenmiş buğday olarak, makarna dahil olmak üzere ihraç ediyoruz. Burada bizim yapmamız gereken nasıl sütte belli bir seviyeyi yakalamışsak, bunu buğdayda da yakalamamız lazım. Tarım ürünlerinde bu kaliteyi yakalarsak, biz o zaman uluslararası pazarda rekabet edebilme şansımız olacak. Bunu sağlayacak olan da bizleriz.
 
Bu çalışmaların artarak devam etmesi lazım çünkü biz hızla sanayileşmeyi sürdürürken ülkelerin geleceği için en önemli iki konu bir enerji iki gıdadır. Bu ikisini ihmal etmemiz mümkün değildir. Her ikisiyle ilgili de mevcut tarım alanlarımızı korumak, kollamak şartıyla bunları bizim sağlamamız gerekiyor.
 
"REFAH VE MUTLULUK ARTTIKÇA BİZ YÖNETİCİLER OLARAK DA EN FAZLA BİZ SEVİNİRİZ"
 
Ben tekrar bu vesileyle Süt Hijyen Eğitim Kursu çalışması aşamasında Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğümüze ve İl Milli Eğitim Müdürlüğümüze teşekkür ediyorum. Tüm arkadaşlarımıza, muhtarlara, kursiyerlerimize ayrıca teşekkür ediyorum. Biraz önce ifade ettim. Biz bu birlik beraberliği bu yakınlığı devletiyle milletiyle aynı duyguyu paylaştığımız sürece başaramayacağımız hiçbir şey yok. Ne kadar başarırsak Büğdüz’de de olur, başka köylerimizde de, şehirlerimizde de insanlarımızın rahat huzuru ve refahı artar. Refah ve mutluluk arttıkça biz yöneticiler olarak da en fazla biz seviniriz. Çünkü biz karşımızda ağlayan değil, gülen insanları gördüğümüz zaman çok daha mutlu oluyoruz. Bu ülkenin her bir köşesinde bu tebessümler gülüşler artarsa bu ülke çok daha güzel günlere çok daha kolay bir şekilde yakalar. O zaman da düşmanlarımız ağlarlar. İnşallah onu da hep beraber sağlarız diliyorum” dedi.